• ŞEpnolat üst

İNSANI ANLAMAK VE TANIMAK ÜZERİNE II

  • Büyükşehir-1

Birinci yazımızın devamı

 

11- İnsanlar mevkiini, yaşını, parasını ve yetkesini kutsuyor, kendini ilah yerine koyuyor. Bazı insanlar önce doğmuş olmayı bir üstünlük sayıyor. Değerli hocam bir Batılının eğitimle ilgili eserinde öğretmenlere seslenerek: “Sınıftaki çocuklar karşısında yaşınızı kutsamayın, unutmayın ki onların sizden sonra doğmuş olmaları onların suçu değildir.” Ben ki… diye söze başlayan kralları ve sultanları hatırlayınız. Hepsi toprak oldu.

 

12- Lakaplı ve alaycı konuşuyoruz. Sövmek konusunda çok mahiriz. Oysaki, gerçekte mütevazi insanlar özellikle de öğretmenler zaman zaman kendileriyle ilgili espriler yaparlar.

 

13- Yüz iyiliğe karşılık bir kötülüğü eşit sayıp, bardağın dolu tarafını değil, boş tarafını gündeme getiriyoruz. Boşanma, akrabalık, iş ortaklığı[z1]  ve arkadaşlık hep bu anlayışla bozuluyor. 

 

14-Hatamızı görmekte kör ve sağırız, ancak bizim dışımızda olan hemen herkeste kusur görmede çok mahiriz.

 

15- Ayıplarımızı bal gibi biliyoruz, kendimizi terbiye etmiyoruz.

 

16- Evimizde, özel iş yerimizde israftan kaçınıyoruz, devletin ve kamunun malında israfı hiç görmüyoruz. Bu tutumumuza da itibardan taviz verilmez diyoruz.

 

17- Davranışlarımızda “GÖNÜL” denen zengin yanımızı hiçe sayarak, kaba saba olmayı yeğliyor, gönüllere dokunmuyoruz. Hatır denen değere hayatımızda yer vermiyoruz. Kimsenin yanında hatırımız olmadığı gibi benim yanımda da kimsenin hatırı yok diyerek değersizleşiyoruz.

 

18- Ölüye diriden çok önem veriyor, ölüye rahmet okuyor, diriye lanet ediyoruz. Ölünce kıymete biniyoruz.

 

19- İletişimde anlaşılmak, kendini anlatmak, karşıdakini anlamak konusunda hiç çaba göstermiyoruz. Öğretmenlerimiz ders anlatırken bizlere anladınız mı derlerdi. Biz de anlamış gibi evet derdik. Oysa ki: “Sevgili arkadaşlar anlatabildim mi? deseydi, sorumluluğu üzerine alsaydı, daha iyi olmaz mıydı? Hele hele iletişimde konuşma edebinden daha çok dinleme önemlidir. Hatta iletişimin en önemli kuralıdır.

 

20- İnsan anlaşılmak istiyor. Peki kim anlayacak! Ergenlik çağına gelmiş genci, hamile bir kadını, hasta bir insanı, yeni evli bir çifti anlamak! Bizim zamanımızda bunlar yoktu, nazlanmak ne demek diyen büyüklerle hayat nereye kadar mutluluk içerisinde geçer. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”

 

21- Dost edinemediğimiz gibi dostluğu da sürdüremiyoruz.  

 

22- Yaptığımız şeylerden daha çok yapmadığımız şeyleri gündeme getiriyor, gerçekten yapmış gibi abartıyoruz. Başkasının yaptığını değil, yapamadığını öne sürüyoruz. Başkasını eleştiride çok insafsız davranıyor, bizi eleştirenlere karşı da düşmanca davranıyoruz.

 

23- İdeoloji, mezhep, parti, futbol konusunda kendimizi taraftar ilan ederek sınırlandırıp, hakikati görmeyi engelliyor, adil olamıyoruz. Kişiliğimizi ipotek altına alıyor, herkese bakınca da bu neci, hangi mezhepten, hangi partiden diye ötekileştiriyoruz. Bu nasıl bir insan diye değerlendiremiyoruz.

 

İnsanımızın bu duruma düşmesine neden, hukukun ve ahlaki değerlerin güvensiz bir toplum ortamının olmasından kaynaklanmaktadır.

 

24- Eğer insanlara iyilik yapacaksak işe aileden başlamalıyız. Ailede ateş barut, dışarıya iyi. Dahası derste öğrencilerime zaman zaman şöyle sesleniyorum: İnsan ailesiyle mirasını paylaşamıyorsa, adaletten, hak ve hukuktan bahsetmesin.  Mirastan dolayı aileler arasında küs olmayanınız var mı? Hemen her öğrencim yok diyor.

 

25- Anneyi, babayı kutsuyoruz. Ancak anneliği öteliyoruz. Kime soruyorsam oğullar değil, kızlar annesine bakıyor. Damatlar kendi annesine bakmıyor, kayın validesine bakıyor.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.