• Büyükşehir-1
KÜLTÜR - SANAT Haber Girişi : 07 Mayıs 2017 16:53

Sinan ÖZÇAYLAK Yazdı... DAMLA...

Sinan ÖZÇAYLAK Yazdı... DAMLA...
Sinan ÖZÇAYLAK Yazdı... DAMLA...

 

KARIŞIK

Ne diyor Bedri Rahmi;

“ Zifiri karanlıkta da gelse şiirin hası

Ayak seslerinden tanırım.

Ne zaman bir köy türküsü duysam,

Şairliğimden utanırım.

Evet bir şairden bahsedeceğim, zifiri karanlıkta da gelse şiirleri, ayak seslerinden tanınacak bir şairden. Erzurum’da bir çok kişinin tanıdığı ancak edebiyatla ilgisini bilmediği  bir şairden. Türkiye’nin karanlık günlerinde 28 Şubat sürecinde yazdığı şiirlerden ötürü Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanan yazdığı şiirlerle özellikle halk edebiyatına hizmet eden bir şairden.

Taşlamalarla, hicivle, cinasla, sevda şiirleriyle dolu;  yaşanmışlıkların derinliğinde ve usta bir kalemin elinden çıktığı aşikar “Damla" adlı şiir kitabını bizzat şairinin elinden,  imzalı olarak edinme fırsatı buldum. Halk edebiyatına ilgimden kitabı bir gecede okudum. Bazı şiirleri dönüp dönüp tekrar okudum. Bu yazıyı kaleme alırken de bir çok mısra zihin kıvrımlarında kendini tekrarlıyor.

 Adam inancıma irtica diyor,

Nerede irtica var mı Hakim bey?

Baykuş olmuş hiç durmadan ötüyor,

Gafillerin gözü kör mü Hakim bey?

 

Kimi başörtüye uzatır dilin,

Kimi seccademe atıyor elin,

Medeniyet bu mu,  bu mudur bilim?

İslami  yaşamak ar mı Hakim bey? “

 

Evet o günleri ne güzel anlatıyor şiir. Başörtülü kardeşlerimizin üniversitelere alınmadığı, namaz kılanların irticacı diye fişlendiği, o bir daha yaşamak istemediğimiz döneme ne güzel ayna tutuyor. Şairde yaşadığı topluma, döneme ayna tutan değil midir zaten? İngiliz yazınının önemli şairlerinden biri olan Percy Bysshe Shelley, “ içinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız” derken tam da bunu kastediyordu sanırım.

 

1960’lı yıllarda ,ikinci dünya savaşından çıkan Almanya’ya çalışmak, ekmek parası kazanma uğruna vatanlarını terk ederek;  dili, dini, kültürü, değerleri farklı yabancı bir ülkeye kitleler halinde giden ve hem kendine hem ülkesine yabancılaşan Almancılarda şairin kaleminden nasibini almış. “Almancı Mehmet’e Mektuplar” bizi o yıllara götürüyor. Köşesine tüy takılı lengeli fötür şapkaları, omuzlarından sarkıttıkları pilli radyoları ve özellikle Mercedes arabalarıyla bir dönemin unutulmazı Almancılar şairin kalemiyle adeta bir tabloya dönüşüyor. 

 

Köyde ne var ne yok diyorsun,

Hizmetçi kalmadı bey oldu Mehmet.

Hangi birisini yazayım sana,

Herkes başımıza şey oldu Mehmet.

 

Köye Mark  gireli lira kaçıyor,

Kimi battı batar kimi uçuyor,

Emektar köyümden herkes gidiyor,

Sıpa gördüklerin tay oldu Mehmet.

 

Dadaşlık üzerine yazılmış bir çok şiirimiz var. Yüreğinde aslan yaşatan, doğunun sınır taşı olarak tasvir edilen. Dadaşlık üzerine yöremizin insanı olan şairin tasviri de okunmaya değer;

 

Demir perdelerle kesilse yolu,

Söker de dağları aşar dadaşım.

Kırılsa ayağı kopsa da kolu,

Vatan millet için koşar dadaşım.

 

Yalanı hurdayı hileyi bilmez,

Bir çelik misali eğmeye gelmez,

Düşmanı bir değil bin olsa yılmaz,

Daima yiğitçe yaşar dadaşım.

 

Belki kopar lakin eğmez başı,

Bayrak sevgisiyle hilaldir kaşı,

Şahadet salına sarılan na’şı,

Tekbir nidasıyla coşar dadaşım.

 

Görse ki ecdada sarılır biri,

Yüzer derisini hem diri diri,

Hakkın yanındadır gitse de seri,

Haksızlığa karşı taşar dadaşım.

 

Ünsal gerçekleri yazar yazanda,

Namertliğin kol gezdiği düzende,

Cömertlik suyuyla kaynar kazanda

Evrilir çevrilir pişer dadaşım.

 

Eminim şairin kimliğini sizlerde merak ettiniz. Gazeteci olarak bizlere ettiği nasihatten de bir dörtlük aktarayım hele, bizlerde alalım üzerimize düşeni, sonrasında kim olduğunu söyleyeceğim;

 

Sesi duyulmayan şu insanların,

Hali ahvalini sana sunarım.

Şu kısık sesimle sanma susarım,

Bunu Ankara’ya yaz gazeteci.

 

Televizyon çıktı yenilik dedik,

neyi amaçladık neyi öğrendik,

Batı batı deyip naneyi yedik,

Bunu büyüklere yaz gazeteci.

 

Evlada geçmiyor artık sözümüz.

Disko çıktı çalmaz oldu sazımız,

Hani Türk kültürü şanlı mazimiz,

Bir yol başvekile yaz gazeteci. “

 

Evet bu güzel dizeleri kaleme alan Büyükşehir  Belediyesi Kültür hizmetlerinden sorumlu Genel Sekreter yardımcısı Ünsal Kıraç. Unutulmaya yüz tutmuş halk edebiyatını diri tutmaya çalışan ve eserleriyle topluma ayna tutan şair Ünsal Kıraç. Ne diyordu Cahit Külebi “Şiir, insanın kendi ana dili çalgısında söylenen bir türküdür.

 

Şairin şiirlerinde 60 yıllardan günümüze bir dönemi görüyoruz, hem de Külebi’nin ifade ettiği türkü tadında.

 

Yıllarca Erzurum ne yazık ki kültürsüz kültür müdürleri gördü. Eğitimden, kültürden, yazıdan, şiirden sanattan uzak insanlarla kültür hizmetleri yapılmaya çalışıldı. Şükür ki artık belediye bünyesinde Ünsal Kıraç liderliğinde bu işlerden anlayan bir ekip var. Göreve geldiği günden bu güne Erzurum sosyal hayatına önemli katkılar sağlayan bu ekibi yürekten kutluyorum.

 

Son söz: Bu yıl dördüncüsü yapılan kitap fuarı da bu hizmetlerden yalnızca biri. Yazarları okurlarla buluşturan, onlarla söyleşi imkanı sağlayan Kitap fuarı, her yıl üzerine koyarak yapılmaya devam edecek. Bu bile hizmet anlamında başlı başına takdir edilecek bir husus.