• ŞEpnolat üst

Kindi, Farabi ve İbn Sina'nın Felsefe ve Yüce Allah hakkındaki görüşleri

  • Büyükşehir-1

Uzun yıllar üniversitede felsefe dersleri okutmaktayım. Öğrencilerim arasında şu iki anlayışla karşılaştım: Birinci anlayışta olanlar; felsefe bizi dinden çıkarır, filozoflar dinsiz insanlardır, bize felsefe ne gerekir, diyenler.  İkinci anlayışta olanlar; biz Marksist/ ateist düşünürlerin eserlerini okuyoruz, bu eserlerde felsefenin sefaleti anlatılmaktadır. Sefaletin içinde olan eserleri niye okuyalım, diyenler.

 

Durum böyle olunca, gerçek felsefeden uzaklaştırılan kuşaklar çok çabuk sol ve sağ ideolojilerin esiri yapılmaktadırlar.  Düşünmeyen, aklını kullanarak gerçeği aramayan,  hep bir kurtarıcı bekleyen, sorumluluk almayan, ideoloji ve sözüm ona din adına söylenenleri sorgusuz sualsiz kabul eden ve onlara itaat eden sonra da kurban edilen kuşaklar istenmektedir.

 

Bu anlayışın yanlışlığını,  gerçek felsefenin güzel yanını görmek için üç İslam filozofunun felsefe ve Yüce Allah hakkındaki görüşlerini kısaca kaleme aldım.

 

İslam medeniyetinin ilk filozofu El- Kindi’nin  (ö.872) felsefe ve Yüce Allah hakkındaki görüşleri şöyledir: 

 

Felsefenin amacı; Yüce Allah’a yaklaşmaktır. İnsanın gücü ölçüsünde Allah’ın fiillerine benzemesidir. Felsefe: İnsan sanatlarının en üstünü ve en değerlisidir. Felsefe: İnsanın kendini bilmesidir. Bilgelik sevgidir.  Felsefe: Ölümü önemsemektir. Bu tanımlarla Kindi, insanın hikmet, kudret, adalet, iyilik, güzellik ve gerçeklik gibi ilâhî sıfat ve erdemleri edinerek tam erdemli bir kişi olacağını söyler. Ölümü önemsemek derken biri tabii, diğeri iradî olmak üzere iki çeşit ölümden söz eder. Ona göre önemli olan ikincisidir, yani nefsin istek ve arzularına gem vurmaktır.  Çünkü fazilete giden yol arzulara esir olmak değil, hür iradeyle kontrol etmektir. Şu halde felsefenin pratikteki yararı insana ahlâkî erdemleri kazandırmasıdır.

 

Filozofa göre Allah’ın varlığı görebilenler için apaçık olduğundan bu konuda teorik delillere başvurmaya gerek yoktur. Zira aklının ışığıyla aydınlanan bir kimse için duyulara konu olan görünüşler dünyasında bir ilk yönetenin yönetimini gösteren çok açık deliller vardır. Yani her yönetenin bir yöneteni, her fâilin bir fâili, her var edenin bir var edeni, her evvelin bir evveli ve her sebebin bir sebebi mevcuttur.

 

O, yok olmayan ve varlığını sürdürmek için başkasına muhtaç olmayandır. Başkasına muhtaç olmayanın sebebi yoktur; sebebi olmayan ise ebedî olarak vardır. Ezelî öyle bir varlıktır ki onun hakkında mutlak olarak yokluk söz konusu değildir. Ezelînin varlığının öncesi yoktur ve varlığını sürdürmesi başkasına bağlı değildir.  Ezelînin eksik varlık olması imkânsızdır, zira onun kendisini üstün kılacak bir niteliğe intikali, yani ne kendisinden üstün ne de eksik bir niteliğe sahip olmak üzere dönüşümde bulunması asla mümkün değildir. Şu halde ezelî olan zorunlu olarak tam ve yetkindir.

 

Felsefe tarihinde ilk öğretmen Aristoteles’tir. İkinci öğretmen yani Muallim-i Sani olan Türk filozofu Farabi’dir (d.871. ö. 950).  Onun felsefe ve Yüce Allah hakkındaki görüşleri ise kısaca şöyledir:  

 

Filozofun yapması gereken şey kendi gücü ölçüsünde Allah’a benzemektir.  Felsefe: Büyük hikmeti tercih etmek ve onu sevmektir. Felsefe: İlimlerin ilmi, ilimlerin anası, hikmetlerin hikmeti ve sanatların sanatıdır. Felsefe: Maksadı sadece iyiyi kazanmak (öğrenmek) olan sanattır ve ona genel olarak hikmet denir. Felsefe: Kendisiyle mutluluğa erişilen meslektir.

 

Yüce Allah: İlk Mevcut ’tur. İlk Sebep’ tir. İlk Akıl’ dır. İlk varlık olan Allah her türlü iyilik, güzellik ve yetkinliğin kaynağıdır. O hiçbir şeye muhtaç olmadığı için herhangi bir amaç da gütmez. Zira yüce ve aşkın olan varlık aşağı ve bayağı olan mümkin/olurlu varlıkları amaç edinmez. Şu halde en üstün derecede cömertlik ve yetkinlikle nitelenen Allah’ın irade ve ihtiyarı olmadan kâinat tabii bir zorunlulukla O’ndan çıkarak (sudûr) meydana gelmiştir. Allah salt akıldır, kendi zâtını bilir, dolayısıyla kendisi tarafından bilinir. Demek oluyor ki O hem akıl hem akleden (âkıl) hem de akledilendir (ma‘kūl).

 

Yine felsefe tarihinde Farabi’den sonra Muallim-i Salis yani üçüncü öğretmen sıfatını alan Türk bilgesi İbn Sina’dır( d.980-ö.1037). Onun felsefe ve Yüce Allah hakkındaki görüşleri ise kısaca şöyledir:

 

Felsefe; İnsanın bilebileceği oranda tüm şeylerin hakikatlerinin bilinmesidir.  Bilgelik, insanın gücü oranında, durumları tasavvur etmektir. Nazari ve ameli yani teorik ve pratik hakikatleri tasdik etmek suretiyle insan nefsini yetkinleştirmektir. İnsanın ruhu bilgelik sanatından öğrenilen şeylerle kıymetlenir, yetkinleşir ve mevcut varlık âlemine benzeyen makul bir âlem olur, ahirette en yüksek mutluluğa hazır duruma gelir ve bunlar, insanın gücüne göredir.

 

Yüce Allah, kendi varlığı için başka hiçbir varlığa gerek duymayan, yaratmasında en küçük bir amaç taşımayan, yarattıklarından hiçbir şeyi esirgemeden her varlık türünü en yetkin biçimde yaratan, bundan dolayı da kelimenin tam anlamıyla melik, gani ve cömerttir. Bu nitelikleriyle O bütün varlıkların ilk ve gerçek yaratıcı sebebidir.

 

O biricik, en yetkin, en güzel varlık ve tek gerçektir. Bu bakımdan başkası O’nu sevsin veya sevmesin O kendi kendini sever; bundan dolayı da O aşk/sevgi, âşık/seven ve maşuktur/sevilendir.

Yüce Allah’ın varlığı zorunlu, öteki varlıkların varlığı mümkündür, yani onlar Allah’a bağlıdır ve varlığını Allah’dan alırlar.  

İmdi, mevcudat /var olanlar ve mahlûkat/ yaratılmış varlıklar vardır, öyleyse “Yüce Allah vardır” demek yerine  “Yüce Allah vardır, O’nun var olmaması çelişki doğurur. Hâlbuki mevcudatın var olmamasından çelişki doğmaz” demek daha tutarlı ve doğru olur. Ama mevcudat ve âlem var. Zira bir bütün halinde âlem mümkün yani her an yok olmaya mahkûm varlık iken Yüce Allah sayesinde zorunlu hale geldi ve gerçeklik kazandı. 

Kendi mahiyeti gereği Bir ve Var olandan başka her şey, varlığını birilerinden alır. Varlığını birilerinden alarak var olan her şey, kendi başına mutlak yokluğa mahkûmdur.

 

Biz bu açıklamalara ilaveten Kuran’ı Kerim’de Yüce Allah kendini şöyle ifade eder:

 

De ki: "O, Allah’tır, tektir. Allah Samet’tir yani: “var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu zorunlu varlıktır.” Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur." İhlas suresi, 1-4 ayetler.

 

Son söz olarak da görevleri başında bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen öğretmenlerimizi rahmetle anıyor,  irfan ordumuzun her bir neferi olan öğretmenlerimizin 24 Kasım öğretmenler gününü kutluyorum.

Etiketler : zübeyir saltuklu
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.